Dünyanın ilk yazılı destanı Gılgameş’in hikâyesi yüzlerce kez yeniden yazıldı ama bu hikâye başka… Yaktığını hissetmek için ateşe dokunanların hikâyesi bu, yalnız Gılgameş’in değil, hepimizin hikayesi… Aradan geçen beş bin yılda Gılgameş’i biz kılan nedir? Funda Mete’nin yazıp yönettiği oyun, işte bu sorunun peşine düşüyor ve sınırlarda dolaşıyor.
Binlerce yıldızlı bir geceydi Gılgameş’in gözleri, erdemliydi o, bilgeydi, zengindi, güçlü ve muzafferdi ama yalnızdı. Yalnızlığına öyle bir gürültü eşlik ediyordu ki kalbinin derinliklerini duymuyordu. Uruklu bilgeler dualar ediyordu tanrılara Gılgameş’in ruhu huzur bulsun diye. Ve Tanrılar ayın olmadığı bir gece bir düşman yarattılar Gılgameş’e. Ulu ece Ninsun, bir rüyayı tabir etti ve Gılgameş o düşmandan ruhunun eksik parçasını çıkardı, Endigu’yu kardeş, yoldaş yaptı kendisine. Ya tabirler çıkmazsa! İşte o zaman yeni bir yolculuk başlar.
Ah Gılgameş… Ruhu huzur bulmayan Gılgameş, yapma denilince kanı kaynayan Gılgameş; tanrıların dize getiremediği Gılgameş! Önce rüzgâr eser, ağaçların yaprakları hışırdar, sonra fırtına herkesi bir yerlere götürür. Fırtınaya karşı duran Gılgameş, ölümün küçük kardeşi Gılgameş! Ölümün yüzüne baktı ve tanrı tarafını ölü buldu, suçluluk boğazını sıkan bir el oldu. Sizlere, ölümsüzlüğün peşine düşüp ölüm suyunun kıyısına ulaşan Uruk Kralı Gılgameş ile yerin yedi kat dibindeki suyun kaynağını gören adamın hikâyesini sunuyoruz.
Şehit bir dede, oğluna kendi hayatını vasiyet bırakan bir baba, karmaşık bir anne, ödediği vergilerle intihar eden bir sevgili ve yaşamayı beceremeyen bir kız kardeşin etrafında geçmişini bir trafik kazası tutanağı gibi elinde taşıyan bir polis… “O iş öyle değil” diyen, kolayca söylenebileni söylemeyen, zorla verdirilen sözlerin, gerçeklerin ve mecburiyetlerin peşinde, kendinden başka anlama gelmeyen bir adam…
Kavrayamadığı şeyler hakkında söz sahibi olan insanların, gerçekler ve mecburiyetlerin arasına sızan tercihlerin, kaderin dönme anlarının, yer çekiminin tadına varanların, önemsenmeyen hâllerin, geçirilen cinnetlerin, yetişilen ihbarların, yetişilemeyen intiharların, açılmaz sanılan telefonların, sorgu odalarının, amaların arasında şehit torunu, düz yetim, daha karmaşık bir öksüz ve polis memurunun içler açısı değil, hüzünlü değil, akılalmaz değil olağan hikâyesini sunuyoruz sizlere.
Erdal Ozan Metin’in yazıp yönettiği eser, her şey olup bittikten sonra geriye dönüp düşünen, her anı yeniden yaşayan, ayrıntıların peşine düşen ve her şeye sıfırdan başlayan bir adamın hikâyesini anlatıyor. İçerde Polis Var, son bulan hayatların bir adamın kırılma anlarıyla kesiştiği bir oyun ve bol ünlemli bir hikâye. Bir polisin, üniformasının, derisinin ve mezarının altında kalanların anlatıldığı, gerçek bir hikâye. Hayır yaşanmadı, ancak yaşansaydı kimse şaşırmazdı.
Bu oyunun başkahramanının kim olduğunu bilmeyeniniz yok; onun bu ülke için anlamını, ömrünü adadığı milleti için değerini, neler başardığını… Büyük bir lider, muzaffer bir kumandan, kurucu bir devlet adamı, güçlü bir devrimci, milletine hayal kurmayı öğreten bir önder.
Peki o nasıl bir insandı? Nasıl yaşardı, sevince nasıl severdi, nasıl öfkelenirdi, nükte eder miydi, ağlar mıydı, rüyalara inanır mıydı, ölüme nasıl bakardı mesela, bir başına kaldığında neler düşünürdü, kendi kendine konuşur muydu arada? Onunla bir yerde karşılaşsanız size ne derdi, nasıl konuşurdu sizinle, hiç düşündünüz mü?
Bu belki de hiç yaşanmamış, yaşanmış olsa da anlatılmamış, anlatılmış olsa da bir kişiden başka şahidi olmayan, gerçeğe çok benzeyen, gerçek olma ihtimali olan ancak henüz gerçek olmamış bir hikâye. Erdal Ozan Metin’in yazıp yönettiği Hazinendir, Mustafa Kemal Atatürk’e insan olarak bakmamıza olanak sağlıyor.
“Aselsan ve Krom Sanat iş birliğinde, Eda ve Mete’nin macerasına ortak olun.”
Eda ve Mete’nin uzay gemisi kalkmak üzere! Tabii ki inşa edildikten sonra!
İki meraklı kardeş olan Eda ve Mete, evlerinin tavan arasında eski bir iletişim cihazı bulurlar. Uzayın derinliklerine mesajlar yollamaya, hatta kalkıp uzaya gitmeye karar verirler. Ancak planladıkları yolculukta kullanacakları uzay gemisini tasarlamak için çözmeleri gereken tarihi bir bilmece vardır. Neyse ki ikilinin danışabileceği yapay zeka asistanı Asel de bu görevde onlara yardımcı olacaktır!
Bu yapacakları yolculukta yer çekimsiz ortam, roketler, tarihi bilgiler, gök taşları ve eğlenceli şarkılar, onları bekleyen uzay macerasının sadece bir bölümüdür!
Acele edin, Eda ve Mete’nin uzay gemisi kalkmak üzere!
Hey! Denizaltında büyük bir hareketlilik var. Acaba neler oluyor? Haydi birlikte dalışa geçelim. Ünlü sualtı dedektifi Bobi ve genç yardımcısı Tod bir gün bir ihbar alır: Deniz meydanı, su çarşambası, saat 4. Bu ihbarı yapanın kim olduğunu bilmeyen dedektifler ipuçlarını toplamaya başlarlar. Topladıkları ipuçları, dedektifleri Bay Yaramaz Köpekbalığına götürecektir.
Kahramanlarımızdan Bay Yaramaz Köpekbalığı ise bir şeylerin peşindedir. Denizaltının en güzel rozeti olan Aqua rozetine sahip olmak ister. Ama ortada büyük bir sorun vardır. Denize atılan çöpler buradaki yaşama zarar vermektedir. Yaramaz köpek balığı ise bu durumu kendi yararına kullanmak ister. Zengin ve ünlü olma heveslisi yaramaz köpek balığı tek arkadaşı olan Çöpçü Sarı Balık ile deniz kirliliğini önemsemeden Aqua rozetinin peşine düşer. İyi ama denizde nasıl zengin olunur ki? İşte hikayemiz de burada başlıyor.